Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-27-2015, 06:48 AM   #1
meltem
Senior Member
 
Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
Standart Max Paynenin hikayesi

Kan lekeleriyle dolu bir geçmiş. Öldüren cazibeye aşık deri ceketli bir prens. İki yıl aradan sonra Max Payne’in yepyeni ve karanlık hikayesi karşımızda. Kulaklarınızı açın, çünkü bu hikaye hepinizin başından geçebilir.


Gece bir kefen gibi New York sokaklarını örtmüştü. Sesler, görüntüler, hepsi daha uzaktan geliyor gibiydi. Bu geceler birçok kahraman yaratmıştı. Caz barlar bu adamların hikayeleriyle doluydu. Ancak bu gece bir kahramanın düşüşüne tanık olacaksınız. Size anlatacağım hikaye, kadınlar tarafından defalarca öldürülen bir adama ait. Kurşunların acıtamadığı bir polisin başına gelen bir hikayeyi dinlemek üzeresiniz. “Hayatımda başıma gelen her kötü şey gibi bu olay da bir kadının ölümüyle başlamıştı.”

Kahramanımızın adı Max Payne. Kendisi bundan iki sene önce yine bir hikayeyle karşımıza çıkmıştı. Karısı yanlış zamanda yanlış yerde olmanın bedelini hayatıyla ödemişti. Sentetik bir uyuşturucu olan Valhalla hakkında bilgi edinen eşi evinde öldürülmüştü. Kahramanımız ise bu olay karşısında yıkılmıştı. Aynı zamanda New York polisinde çalışan Payne, narkotik bölümüne geçerek bu uyuşturucu şebekesini çökertmeye çalışmıştı. Ancak karısının katilini ararken karşısına daha yüksek yerlerden insanlar çıkmaya başlamış ve onu cinayetle suçlamışlardı. Bu yüzden hem polislerden hem de uyuşturucu şebekesinden kaçan Payne, her şeye rağmen başarmıştı. Oyunun sonunda bütün şebekeyi ayakta tutan kişinin aslında belediye başkanı olduğu ortaya çıkmış, helikopteriyle kaçmaya çalışırken suçsuz kişileri öldürmenin cezasını patlayarak ödemişti. Kahramanımız bu kadar çok şey yaparken yanında ya da karşısında bazı kişiler belirmişti. Mafyaya kimlik değiştirerek giren Payne, buradaki suçlularla işbirliği yapmış, onlardan yardım almıştı. Sonunda soruşturmaya alınmış ve her şey açıklığa kavuşmuştu.

Giriş, gelişme ve sonuç

Hikayenin ikinci kısmı günümüzde New York’ta geçiyor. Payne, gelen bir ihbarı değerlendirmek için bir depoya geliyor. Burada yasadışı iş yapan bir “temizlik şirketini” buluyor. İpuçlarıyla dolu ve kanlı bir yol, onu şehrin en büyük iki suç şebekesinin ortasına, oradan geçmişine ve yeni bir aşka <*kırp!*>ürüyor.

Payne karısını unutmuş değil, ancak kelimeler metafor kullanıldığında daha da kuvvetleniyor. Ve içinde bulunduğu durumu yalnız kaldıramayacak bir durumda. Dolayısıyla tam ihtiyacı olduğu bir anda yanında bir kadın beliriyor, Mona. Kirli, tehlikeli, buram buram aşk kokan Mona. Kahramanımız bunun ne kadar tehlikeli olduğunu bile bile bu kadından hoşlanmaya başlıyor. Tehlikenin ateşine çekilir gibi ikisi de kurşunların tam sınırında tango yapmaya başlıyorlar. Noir York stili…

“Aşk kafanıza bir kurşun sıkmak gibidir. Sevgilinizin dudaklarını namlu gibi ağzınıza dayarsınız. Tek merak ettiğiniz şey, kurşunun girmesinden sonra ne kadar ağrı kesici almanız gerektiğidir.” Söylenene göre tango, Arjantin’in arka sokaklarından çıkmış. Vahşet ve sefaletten kurtulmak isteyen insanlar bu dansı bulmuşlar; aşkın dansını. New York’un arka sokakları ise hikayemizin geçtiği sırada bir savaş alanı. Kimsenin oturmadığı binalar mafya üsleri olmuş, şehir bir ayna gibi parça parça halde. Bütün bu olayların ortasında kalan Payne, ölümle olan şehvet dolu dansına başlıyor.

Hikayenin adı The Fall of Max Payne. Derler ki en dibe inmeden yukarı çıkmaya başlayamazsınız. Kahramanımız da hikaye boyunca düştüğü bu kuyunun ne kadar derin olduğunu anlamaya çalışıyor. En dipte ise onu ihanet, ölüm, aşk ve hayal kırıklıkları bekliyor.

Hindu inancına göre son ya da başlangıç yoktur. Her şey büyük bir döngünün içindedir. Hikayemiz de böyle bir kurguya sahip. Hikayenin başı ve sonu bir kadının ölmesine dayanıyor. Ölüm kokusu bütün hikayenin üzerine sinmiş durumda. Ancak hikayeyi güzel kılan onu yaşamaktır. Ancak o zaman bazı şeyler anlam kazanır. Ölümleri istatistikten ayıran şey sizin başınıza gelmesidir. Hikayeyi yaşamaya hazırsanız Max Payne 2: The Fall of Max Payne sizi bekliyor.

Editörden
Rockstar firması uzun zamandan sonra beklenen Max Payne’in yenisini çıkarttı. İlk oyunun hayranları ona yaklaşamayacağını düşünseler de ikinci oyun bu arkadaşların ağzını açık bıraktı ve beklenen her şeyi karşıladı, hem de fazlasıyla. Ortasından girmemek için senaryodan biraz bahsederek yazıya başlamak istedim. Şimdi ise bu oyunun neden bu kadar etkileyici olduğuna bakalım.

Konusu. Oyunun konusu kendine güvenen ve belli bir tarzı olan senaryoya sahip. Diyaloglar eski siyah beyaz dedektif filmleri gibiyken konu günümüze uygun ve fotoroman tarzındaki demoları kesinlikle stil sahibi. Konu bir yerden sonra sizi o kadar içine alıyor ki oyunu benim yaptığım gibi yarıda kesip dışarı çıkarsanız aklınız orada kalıyor ve yaptığınız işlere adam gibi konsantre olamıyorsunuz. Oyun boyunca oradan oraya atlayarak adam öldürmenize rağmen hikaye size o romantik ve karanlık havasını verebiliyor.

Bunun yanında sahneler çok güzel hazırlanmış. Yani çoğu oyunda olduğu gibi bazı bölümlerde “ben ne yapıyorum bu adamları öldürerek” sorusunu sormuyorsunuz. Hatta oyunun sonlarına doğru adını söylemeyeceğim kötü adam silahını yanınızda düşürdükten sonra Max’in “Bu silahın kurşunlarını teker teker ona geri vereceğim” cümlesinde yüzümdeki cani gülüşü yakaladım. Umarım psikolojik tedaviye ihtiyacım yoktur.

Oyun da ilkine göre çok güzel hazırlanmış. Yenilikler eski ve sevilen özellikleri bozmadan monte edilmiş. Mesela The Fall of Max Payne’de artık sadece Max’i değil, başka karakterleri de oynayabiliyor, onların da ölmesini müthiş oyunumuzla engelleyebiliyoruz. Diğer karakterleri oynayabilmemiz, oyunun tekdüzelikten kurtulmasını sağlıyor.
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla