Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08-17-2015, 01:44 PM   #1
meltem
Senior Member
 
Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
Standart Medal Of Honor Pacific Assault (İnceleme)

Medal Of Honor Pacific Assault İnceleme

“Altışar kişilik ekiplerden oluşan hücumbotlar karaya çıkarma yaparken başımıza nelerin geleceğini tam olarak bilemiyoruz. Aracımız dalgaları keserek ilerlerken son kontrollerimizi yapıyoruz. Gergin bekleyiş, kıyıdan açılan ateş ile bir anda sona eriyor. Bu noktada botun kontrolü bize geçiyor ve taramalıyı da yöneterek kontrolü alıyoruz. Sol yanımızda uzanmakta olan liman üzerinden bize ateş açan düşmanlara karşılık vermeye çalışıyoruz. Az ileriye düşen gülleler denizde patlamalara neden oluyor. Alev ve duman içerisinde artık atışlarımızdan emin olamadığımız bir anda bizim de botumuz alabora oluyor. Tüm olan bitenin bulanıklaştığı bir anda adamlarımızla denizin içinde ilerlerken buluyoruz kendimizi. Suyun üzerinde oluşan beyaz köpük ve kabarcık grubu yavaş yavaş bulunduğumuz yere doğru ilerliyor. Çok geç olmadığı taktirde, üzerimize gelenin kıyıdaki taramalı tüfeğin saydırdığı mermiler olduğunu anlıyoruz. Ümitsizce bir siper arıyoruz kendimize. Botun içindeki bazı askerlerin cesetleri suyun üzerinde yüzerken nerenin güvenli olabileceğini kestirmek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.”
Yaşadıklarımız, Yaşayacaklarınız...

Evet, herkesin merakla beklediği Medal of Honor’ın son halkası, türün sevdiği bir operasyon olarak karaya çıkarma yaparken bir hücumbot üzerinde başlıyor. Olayların yukarıdaki gibi geliştiği MOH’da artık Pasifik Okyanusunda gerçekleşmiş II. Dünya Savaşı temasının bir parçası olacağız.

İster Birinci ister İkinci Dünya Savaşı olsun, bu tarz konular her zaman olduğu gibi yapımcıların imdadına yetişmeye devam ediyor. Kahraman askerlik öykülerini çok çeşitli biçimlerde irdeleyen firmalar bir biri ardına yeni oyunlarını piyasaya sürüyor. Yaklaşık üç yıl önce EA tarafından çıkarılan ilk Medal of Honor ise taraflı tarafsız akıllarda kalıcı yer etmeye hak kazanmıştı. Üç yıl önceki oyunun en büyük artısı şüphesiz sizi kendine bağlayan atmosferiydi. İkinci Dünya Savaşının sert çatışma ortamını oldukça başarılı yansıtılması MOH’ı kendine özgü bir noktaya taşımıştı. Aradan geçen zaman beraberinde teknoloji gelişimini getirirken benzeri pek çok yapımı da ortaya çıkardı. Eski başarısını bir kenara bırakırsak MOH’ın hatta bu konu ve türde karar kılmış herhangi bir yapımcının işi artık oldukça zor. Savaş oyunları defalarca işlendiği için yenilik geliştirmek çok büyük dahilik gerektiriyor. Diğer yandan da FPS için Far Cry, Doom3 ve Half-Life2 gibi rakipler varken en azından onlarla baş edebilecek bir yapım kolay değil. Anlatımı izlenim ve incelemeyi harmanlamaya çalıştığım bu yazıda kısaca girişte bıraktığımız yerden devam edelim.

“Görevimiz kıyıyı temizlemek. Belki de başka seçeneğimiz olmadığı için vızıldayan mermilere aldırmadan ilerlememiz gerekmekte. Tam karşımızda kabinin içinde, ağır makineliyi kullanan adamı vurup devam etmek zorundayız. Onu vurduktan sonra bu boşluğu fırsat bilip adamlarımızla karaya ayak basıyoruz. Yakın mesafede olduğumuz için düşman askeri süngüsünü demirden yapılmış ağır bir mızrak gibi havada tutarak üstümüze çullanmaya çalışıyor. Bir taraftan geriye adım atıp diğer taraftan tüfeğimizle nişan almaya çalışıyoruz. Atış yaptıktan sonra yeniden yükleme yapmamız gerekeceği için boşa kurşun sıkma gibi bir lüksümüz yok. Tüm bunlarla cebelleşirken arkadaşımız düşmanı vuruyor ve biz de botun üzerindeyken gördüğümüz iskelenin kızaklarını siper olarak kullanmış arkadaşlarımızın yanından düşmanı geri püskürtmeye çalışıyoruz. Ancak adamlarımızı bir bir kaybediyoruz. Tam bu sırada bulanıklaşan ekranın içerisinde oluşan bir parlama bizi oldukça gerilere götürüyor.”

Medal of Honor Oyunları

Devam etmeden önce isterseniz bilgi edinme ve hatırlama amaçlı olarak serinin bundan önceki oyunlarına bir göz atalım. İlk çıkan ve belki de en çok beğenilen oyunun kod adı Allied Assault idi. Bir adam ne tarihin kaderini ne kadar değiştirebilir ? diyerek İkinci Dünya Savaşında Alman sınırlarına saldırılar düzenliyorduk. Hedefimiz stratejik alman bölgelerini yok etmek ve köprü, üs gibi bazı noktaların hakimiyetini almaktı. Tek kişilik görevlerde gönüllerde taht kuran MOH için özellikle online oyun eksikliğini gidermek amacıyla Spearhead genişleme paketi hazırlanmış ve oyuncuların beğenisine sunulmuştu. Birkaç silahın eklenmesi dışında bir yenilik olmaması ve Berlin’de geçen görevlerin biraz yavan olmasına rağmen bu sürüm de MOH hanesine bir artı ilave etmişti. Sürekli Almanlarla savaşmak, oyuncular arasında “nazi avı” şeklinde telaffuz edilmeye başlandığında bu iş biraz kabak tadı vermeye başlamıştı. Bunu fırsat bilen yapımcılar yine bir görev paketi adı altında aynı motoru kullanan Breakthrough’yu piyasa sürdüler. Bu sefer de İtalya ve Kuzey Afrika dolaylarında pek çok göreve atılabiliyordunuz. PC’de bu gelişmeler yaşanırken MOH’ın yarattığı başarının semeresini bu sefer de konsollar için yemeye başlayan firma, Playstation, GameCube ve X-Box için MOH: Frontline ve daha sonra da Rising Sun’ı geliştirdi. Hatta Gameboy Advance için hazırlanmış olan Infiltrator’u da hesaba katmalıyız. PC’de ilk oyunun üzerine görev paketleriyle eklemeler yapılması oyunu gelebilecek en yüksek seviyeye ulaştırmıştı. Yeni Medal of Honor bir görev paketi olsaydı eminim ilgi çok düşerdi. Bu nedenle bir kabuk değişikliğine gidildi ve oyun DVD ve CD olarak kendi başına tasarlandı.

Er Ryan’ı Kurtardık, Sıra Pearl Harbor’da

En sevilen MOH’ın ilk oyun olmasının bir nedeni de belki de Er Ryan’ı kurtarmak filmindeki özellikle Normandiya çıkarmasının etkisinin büyük olmasıydı. Böylesi çaresiz bir hamleyi özellikle Oscarlarla ödüllendirilen başarılı bir filmin ardından oyuncuya yaşama fırsatı sunmak aynı zamanda programcılar kadar reklamcıların ve pazarlamacıların da işine geliyordu. Diğer oyunların en büyük eksiği ise her ne kadar tarihsel süreçlere göndermeler yapsa da, belki de görsel ziyafet sağlayacak herkesin bildiği böyle sağlam bir konu temelinin eksikliğiydi. Pacific Assault bu noktada ilk formülü bir daha deniyor. Malzemesini sağlam tutarak Pearl Harbor konusunu işliyor. Bunu işlerken de olay akışını aynen Pearl Harbor filminde yaşananlardan aktarıyor. Dolayısıyla oyunu oynarken kendinizi filmin içinde hissediyorsunuz. Burada da oluşan bir sorun, filmin oyuna nazaran tarih olarak üç yıl önce çıkması. Pacific Assault, Pearl Harbor filminin oyunu değil. Allied Assault ise Er Ryan’ı Kurtarmak filminin oyunu değildi. Ama görünen bariz paralellikler oyuncunun yapımla özdeşlemesini kolaylaştırıyordu. Bu bakımdan film ile oyun arasındaki üç yıllık fark aynı zamanda konunun günümüzde ele alındığı en sıcak zamanları da ıskalamış oluyor. Hem o sıcak anları, hem filmi hem de oyunda kaldığımız noktadan devam edelim.

“Kıyıda oluşan bulanıklıktan sonra 2 yıl önceye eğitim gördüğümüz kampa dönüyoruz. Burada koşma, atlama, tırmanma, silah kullanma, nişan alma ve patlayıcılar üzerine uzun ve biraz da gereksiz eğitim alıyoruz. Eğitim bittikten sonra Pearl Harbor’a gidiyoruz. Her şey güllük gülistanlık bir şekilde üssümüzde dolaşırken Japon uçakları gökyüzünü kara bir bulut gibi kaplıyor. Siren sesleri çalmaya başladığı anda ilk Japon bombası bir yeri çoktan patlatmış oluyor. Bu ani saldırı herkeste panik ve çaresizlik hissi uyandırıyor. Bilinçsizce koşuşan askerler ve halkın arasında gemiye varıp saldırıyı hafifletmeye karar veriyoruz. Limandan gemiye varıp uçaksavarı kullanmak şimdiki görevimiz. Ancak yol sandığımızdan da çetrefilli. Alçalıp taramalı tüfekle ateş eden uçaklar, gök yüzünden inen bombalar, patlamalar ve yaralılar arasında yol alıyoruz. Önce bir hücumbota biniyoruz. Elimizden geldiğince bölgedeki uçakları düşürmeye çalışıyoruz. Ancak ne yaparsak yapalım beklenmedik bu saldırı karşısında elimizden fazla bir şey gelmiyor. Donanmanın gözbebeği Nevada büyük yara almış ve batmak üzere. Bottan atlayıp gemiye giriyoruz. Suyun an be an yükseldiğini fark ediyoruz. İlk kattaki vanaları kapayıp geminin daha fazla su almasını engellemeye çalışıyoruz. Sol altta yer alan kronometre aleyhimize işliyor. Yukarı kata çıktığımızda kilitli bir kapının camından bakıyoruz. Su dolu bu bölmeye ulaşmak imkansız. O da ne? Kapının öbür tarafındaki manzara tüyler ürpertici. Bir asker içeride boğulmuş ve vücudu yukarı doğru yükselirken kafası cama vuruyor. İrkiliyor ama yolumuza devam etmek zorundayız. Yukarı çıkıp uçak savarın başına geçip saldırının dinmesini umut ediyoruz. Yolda gördüğümüz yaralıları elimizden geldiğince doktorların yanına taşıyoruz. Sıkışmış kapılar acil durum baltasıyla açıyor ve tepeye varıyoruz. Uçaksavarın kontrolünü elimize alarak gökyüzünü ferahlatmaya çalışıyoruz. Bu arada gemimiz Nevada kan kaybediyor.”
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla