Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08-22-2015, 11:38 AM   #1
meltem
Senior Member
 
Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
Standart inFamous 2 - İnceleme

inFamous 2’yi ilk olarak Şubat ayında Londra’da yapımcılarıyla birlikte oynadım ve oyunun başından kalkamadım. Abartısız yarım gün boyunca elimden bırakamadım oyunu. Etraftaki arabaları X-Men’deki Magneto gibi savurabilmek, dilediğine elektrik çarpmak, alabildiğine açık bir dünyada özgürce hareket etmek zaten yeterince cazipken bir de GTA benzeri görevler yapabilmek üstüne kaymağı olmuştu benim için. Dev bir şehirde al istediğini tepele, çarp, yak, yık, yok et! Ya da yaralı yerde yatan birine yardım et! Elektrik tellerinin üzerinde sörf yapar gibi kaymak o kadar eğlenceliydi ki elimdeki kumandayı kimselere vermek istemedim. Beni inFamous 2’nin başından söküp SOCOM oynatmaya götürmek isteyen yetkililere yaramaz, asi çocuklar gibi isyan ettim. “Bırakın beni, inFamous 2 oynamak istiyorum.” diye haykırdım. Bu tutumum fayda etmeyince bu kez kaşlarımı hafif önden kaldırıp Küçük Emrah modunda “N’olur abi, ayırmayın beni oyunumdan abi.” dedim merhamet bekleyen bir ses tonuyla. Ama acımadılar bize, ayırdılar beni inFamous 2’mden!

Kaderin cilvesine bakın, inFamous 2’yle bir sonraki karşılaşmamız yine bir basın lansmanında oldu. Bu kez inFamous 2 Türkçe dublajlı olarak canlı kanlı önümüzdeydi. Sunumdan sonra yine yumuldum oyuna, çıkışta ise oyunu ofise getirdik. Sonunda benimdi, ama ofistekiler neredeyse bana bırakmayacaktı oyunu. Tuna inFamous 2’yi bana bırakın dedi, Emre oyunu çoktan açıp oynamaya başlamıştı bile. Şefik ise inFamous 2’yi özel şifreli kasasına saklamaya çalışıyordu. “Yeter, durun! O benim diye atıldım! O bizim kımetlimisss!” diyerek çıkardım gözlerimi ve alıp eve götürdüm oyunu! Yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara, sindire sindire oynadım. Oyunu hızlı hızlı bitirip mundar etmek istemedim, çünkü inFamous 2’den bahsediyoruz. Bu arada inFamous 2’yi beklerken PSN’in geri dönmesi şerefine ücretsiz olarak ilk inFamous oyununu da indirip hasret gideriyordum. Hem ikinci oyunla kıyaslamak açısından da iyi olacaktı. inFamous 2’nin başlangıcı aynı ilk oyundaki gibi, önce yukarıya bakıyoruz sonra sola bakıyoruz ve doğrudan aksiyonun içine dalıyoruz. İlk oyunda önce neyin ne olduğunu keşfetmeye çalışıyorduk. Sanki ilk oyun daha ağır bir tempoda ve daha hikaye odaklı başlıyor gibi geldi bana. Bir de ilk oyunda Cole boyut olarak daha küçük, grafikler de daha pikselli gibi göründü. Onun dışında inFamous 2’nin oynanış mekanizması ilk oyuna çok benziyor. Yapımcı firma Sucker Punch mekanikleri hemen hemen aynı bırakmış.



inFamous 2’nin hikayesi çok özetle ailesini sinir etmek için okulu bırakıp kuryelik yapmaya başlayan Cole’un elinde bir paketin patlamasıyla sahip olduğu insanüstü güçleri Beast’i durdurmak için kullanmasını konu alıyor. Empire City’yi yakıp yıkan Beast, yani Türkçesiyle Canavar, ABD’nin en kuzey doğusundan başlayıp geçtiği şehirleri yakıp yıkarak ABD’nin ortalarına doğru, güney bölgesinde bulunan New Marais şehrine doğru yol alıyor. Canavar, oyunun başında bulunduğumuz şehre 1500 mil uzaklıkta başlıyor. Süper kahramanımız Cole’da Canavar’ı durdurmak için elektrikten aldığı güçleri kullanarak kendine yeni silahlar geliştiriyor. Oyunun daha ilk başında gökdelenler boyunda bir insan formunda olan Canavar ile yüzleşiyoruz. Canavar etten kemikten değil, büsbütün volkanın lavlarından oluşmuş ve gözlerinin olması gerektiği yerde alevler var. Biz de oyunun başında Canavar’ın yanında karınca kadar kalmamıza rağmen ona elektrikler saçarak zarar verebiliyoruz. Bizden yana olan bir Lucy Kuo adlı ajan bir de Doktor Wolfe var.

inFamous 2’nin anlatım tarzı biraz Max Payne konseptinde ilerliyor. Hikaye örgüsü bir kitap derinliğinde olmasa da çizgi roman tadında gelişiyor. İlerledikçe ateş kız Nix’le tanışıyoruz. Nix’e uyup şehirdekilere kötülük etmek ya da polisle işbirliği yapıp kendimizi halka sevdirmek gibi envai çeşit yol ayrımları mevcut senaryo boyunca. Bir de Zekke isimli gözlüklü, göbekli bir tip var. Cole ile sıkı muhabbet kurmuş olmasına rağmen Cole bir ara Zekke’in kendini teşkilata satacağından şüphe ediyor. Teşkilat demişken, şehirde ucubeleri yok etmeye ant içmiş gibi görünen ama arka planda başka işler karıştıran bir teşkilat var. Biz diğer insanlardan farklı olduğumuz için bizi ucube, hatta şeytan ilan eden militanların lideri Josef Bertrand da teşkilatın başındaki isim. Bu herif politikacılar gibi mitingler düzenleyerek Elektrik Adam Cole McGrath’i, yani şahsımızı şeytan ilan ediyor. Halbuki tüm garezi daha evvel kendi için çalışan Doktor Wolfe’un taraf değiştirip bize yardım etmesi. Bu yüzden Doktor Wolfe teşkilat tarafından burada yumurtlamak istemediğim bir şekilde cezalandırılıyor ve ajan Kuo da kaçırılıyor. Ajan Kuo’yu teşkilatın elinden kurtardıktan sonra buz gibi güçlere kavuşan Kuo düşman tepeleme konusunda bize çok yardımı dokunuyor.

Oyun, konsept olarak GTA oyunlarındaki gibi açık bir dünya sunsa da, oyuncunun özgürlüğü GTA oyunlarındaki kadar alabildiğine geniş ve detaylı değil maalesef. Kafamıza estiğinde çevreyi dilediğimizce parçalayamıyoruz. Arabalara binip insan ezemiyoruz. Mamafih çevre etkileşimi son derece başarılı olmuş; kırılabilir balkonlar, havaya kaldırılıp fırlatılabilen araçlar, elektrik dalgası yaydığımızda sokaktaki hemen hemen her şeyin yerinden fırlaması göz okşayıcı detaylar. Ayrıca Cole, etraftaki direklere, tellere, palmiye ağaçlarına ve bilumum tırmanılacak her duvara örümcek adam gibi yapışabiliyor. Cole, binaların çatılarında dolaşıp elektrik tellerinden kayarak şehre tepeden hakimiyet kurabiliyor, hatta birini gizlice takip edecekken “İnsanlar yukarıya bakarak yürümez!” diyerek binaların üstünden çaktırmadan takip yapabiliyor. Nadiren bu direklere yapışma olayı sinir bozucu olabiliyor. Karşıdan ateş eden düşmanın mermilerinden kurtulmak için zıplaya zıplaya düşmanın üzerine gittiğinizde bir anda kendinizi bir direğe yapışmış halde bulabiliyorsunuz. Tabii bu da düşmanınızın ekmeğine yağ sürüyor ve kısa sürede mıhlanıp öbür dünyayı boylayabiliyorsunuz. Esasında etrafı kırıp dökme olayı çok detaylı olmadığından bu oyuna hızlı akış anlamında pozitif yansımış. Cole sürekli hızlı koşuyor ve seri şekilde ilerleyebiliyor. Bu bağlamda inFamous 2 son derece akıcı bir oyun diyebilirim.

Kontrollere ilk oyundan aşina olun ya da olmayın, inFamous 2’ye alışma süreniz beş ile 15 dakika arasında. Zaten ilk oyundan hiçbir hareketi bilmeseniz bile oyun size görevlerde ilerledikçe her hareketi teker teker öğretiyor. Kontrollerdeki tek handikap bazen kamera açısının muntazam çalışmaması veya ölmek üzereyken grileşen ekran yüzünden etrafı net göremememiz. Oyunda ilerledikçe sağda solda bulabileceğiniz mavi güç parçacıkları adındaki güç nesnelerinden topluyoruz. Bunları biriktirerek stoklayabileceğimiz elektrik enerjisinin limitini artırabiliyoruz. Oyunun başında sadece Alpha Bolt adında tek bir güç saldırımız var. İlerledikçe Pincer Bolt adında ikinci ve Artillery Bolt adında üçüncü güç saldırılarını elde edebiliyoruz. Başta kilitli olan bazı güç seçenekleri açılsa bile hemen deneyim puanımız karşılığında alamıyoruz. Misal Artillery Bolt için 800 deneyim puanına ihtiyacımız var ama hemen çat diye alamıyoruz. Öncelikle “Bir yere tırmanırken beş düşman öldür.” görevini yerine getirip bu güce o şekilde kavuşabiliyoruz. İkinci ve üçüncü güç seviyesindeki özel güçleri alabilmek için de yine aynı şeklinde mini görevler yapmamız gerekiyor. Kare, Üçgen ve X seçeneklerinde ayrı ayrı silahlar ve saldırılar var. Üçgen seçeneğinde roketler, kare seçeneğinde bombalar sıralanmış. Bir de ultra ataklar başlığı altında Ionic Vortex gibi saldırılarımız mevcut.



inFamous 2’deki düşmanlarımız ilk başta eli silahlı, yüzü maskeli militanlarken (İngilizce versiyonunda gardiyan olarak geçiyor) ilerleyen bölümlerde kolları kılıç gibi keskin değişik ucubeler, köpek gibi havlayan parlak başlı yaratıklar, böcekler ve envai çeşit hilkat garibeleriyle karşılaşıyoruz. Oyunun ortalarına doğru aynı anda üzerime farklı ucubeler saldırınca bir an kendimi Devil May Cry oyunlarından birinde sandım. Bir de tarz olarak ucubelerin dalga dalga saldırılar gerçekleştirdiği bölümleri gayrı ihtiyari olarak Prototype 2’de gördüğüm bölümlere benzettim. Oyun genel anlamda kendine has bir oyun stili ve konsepti geliştirdiyse de yer yer bir Marvel kahramanını ya da Prototype 2’deki Alex Mercer’i kontrol ediyormuşum hissinden kurtulamadım. Elbette Prototype 2’de daha gotik bir atmosfer söz konusu ama Fransız bayrakları sarkıtılan, canlı, yaşayan devasa bir şehirde uzun süre elimizi kolumuzu sallayarak dolaştıktan sonra bir anda cehennemden fırlamış gibi görünen yaratıklar görünce gözümüze format çekilmiş gibi oluyor. Oyundaki bosslar ise bana alışılagelmiş bosslardan daha kolay geldi. Bir Clock Tower’da, Resident Evil’da veya God of War’da boss savaşlarıyla çok daha fazla cebelleştiğimi bilirim. inFamous 2’deki bossları ise kolay kandırabiliyoruz ve bazı bosslar tekrar tekrar karşımıza çıkıyor. Misal Türkçesini “Yağmacıların Lideri” olarak çevirdikleri Revanger isimli bossu kaç defa öldürdüğümü ben bile sayamadım. Genel anlamda oyundaki boss’ların yapay zekasını zayıf buldum. Bossların alayı; kolay kandırılabilen, beyinsiz, dev mahluklar topluluğu.

Görevler, inFamous 2’de birkaç dala ayrılmış. Senaryo modunda ilerlemek için haritada beyaz ünlemle işaretlenmiş noktadaki görevleri yapıyoruz. Mavi ünlemle işaretli görevleri yaptığımızda Cole’un Karma’sı iyiye ve kırmızı ünlemle işaretli görevleri yaptığımızda Cole’un Karma’sı kötüye doğru kayıyor. Bu da iyi - kötü arasındaki seçimi bir kez daha oyuncuya bırakıyor. Keza oynarken gayri ihtiyari olarak sivillere zarar verebiliyoruz ve Karma’mızı kötüden iyiye çevirmek istiyorsak şayet mavi ünlemli görevlere yönlenmemiz gerekiyor. Bunların dışında inFamous 2’de yan görevler de mevcut. Mekanik bir kuşu tepeleyip üstünden düşen veri kartını dinleyebileceğimiz noktalar, haritada mavi kuş simgesiyle gösterilmiş. Misal sokakta müzik yapan tiplerden hoşlanmıyorsanız ve kötü Karma’nızı artırmak istiyorsanız haritada müzik notasıyla işaretli yan görevleri yapabiliyorsunuz.
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla