08-11-2015, 10:08 AM | #1 |
Senior Member Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
| Still Life
Macera oyunlarında kıtlık yaşadığımız bir dönemde elimize ulaşan Still Life ile Microïds yine kendini aştı. Syberia 2 ile yakaladığı başarıyı devam ettirebilmek için ortaya çıkardığı bu oyunda, bunu fazlasıyla görüyoruz. Syberia serisinin yaratıcısı B. Sokal olmadan da ortaya iyi bir şeyler çıkarılabiliyor olması, Microids’in bu başarısını kanıtlıyor. Oyuna oldukça ilginç ve ne demek istediğini anlayamadığımız bir demo ile başlıyoruz. Tuval üstüne çizilen resimler, sürüklenen bir ceset ve silindir şapkalı, siyah pardösülü, maskeli bir siluet görünüyor ekranda. Tam olarak anlam veremesek de oyuna başladığımızda okuduğumuz bilgilerle bir şeyler aydınlığa kavuşuyor. Dedektif Victoria Mcpherson, yönlendirdiğimiz ana karakterimiz. Şehirde işlenmiş dört farklı cinayet üstünde çalışırken, yeni biri daha işleniyor ve ilk görevimiz de beşinci cinayet mahallinde geçiyor. Daha sonra gelişen olaylar zinciri ile bu cinayetlerin tek bir katil tarafından işlenmiş seri cinayetler olduğunu anlıyoruz. Victoria, yine kendisi gibi bir dedektif olan büyük babasının anılara ulaştığında ise olaylar biraz daha renkleniyor. 1932 yılında buna benzer bir seri cinayet olayı ile uğraşan Gustav Mcpherson’ı da yönlendirdiğimiz oyunda, sık sık bu iki karakter arasında geçişler yapıyoruz. Hikaye derinleştikçe cinayetlere yenileri ekleniyor; bunlarla ilgili tablolar ortaya çıkıyor, farklı bulmacalar içinde katili bulmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de bazen “Kanıt Arama Birimi” gibi kanıtlarla uğraşıyor, bazen kötü sürprizlerle karşılaşıyor, bazen de işten sıkılıp evde eğlenceli zamanlar geçiriyoruz. Amacımız katile ulaşmak olduğu için benzer cinayetlerin işlendiği Gustav’ın dönemine gidip eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz. Syberia 2’deki grafikleri ne kadar beğendiyseniz, bu oyunun görüntülerini de o kadar beğenebilirsiniz. Hatta daha fazlasını bulmak mümkün. Çünkü menülerden tutun da, oynanış biçimine kadar hemen hemen her şey Syberia 2 grafikleri üzerinde şekillendirilmiş. Çeşitli animasyonlarla canlandırılmış arka planlar, ışık, yansıma, gölge gibi efektler ve daha fazlasıyla karşılaşıyoruz. Bütün bunlarla kimi efektlerin daha etkili kullanıldığını ve grafikler üzerinde biraz daha çalışıldığını anlıyoruz. Hikayede payı bulunan yağlıboya tablolar bile birer sanat eseri gibi gözüküyor. Aynı zamanda, mekanlar çok iyi tasvir edilmiş. Bulunduğunuz her ortam sizde farklı bir duygu oluşturuyor. Mesela cinayet bölgesinde kasvetli ve korkutucu bir hava varken, Victoria’nın babasının evine gittiğinizde mutlu ve huzurlu bir aile ortamı görünüyor. Ofis gibi mekanlar bize işimizin ciddiyetini hatırlatırken, özel bir kulübe girdiğimizde karşılaştığımız lüks, gözlerimizi kamaştırıyor. Bunun yanında; işkence odaları, lazer korumalı yerler gibi uçuk yerler bile mevcut. Mekanlar tasarlanırken her şey düşünülmüş, öyle ki oyunda geçen zaman Noel olduğundan gözümüz sık sık etraftaki süslemelere takılıyor… Morga dahi bu süslerden yerleştirmeleri biraz tuhaf gelse bile. Still Life’da sesler ve konuşmalar standart seviyede yapılmış. Pek çok ses efekti ustaca yerleştirilmiş. Konuşmalar da aynı derecede güzel oluşturulmuş. Her konuşmada duygular ve ses tonu iyi bir şekilde betimlenmiş. Kullanılan müzikler de iyi seçilmiş. Fazlasıyla ürkütücü bir ortamda çalan müziklerle, huzurlu ve sessiz bir ortamda çalan müzikler arasında oldukça fark var. Yeni bir yere girdiğinizde ya da karmaşık bir bulmaca çözerken çalan müzikler oyuna ayrı bir tat katıyor. Aslında bu bir kusur sayılmasa da oyunun sesleriyle ilgili tek şey, müziklerin diğer ses efektlerine göre daha sönük kalması. Bunun için de yapmanız gereken ayarlar kısmına girip ses efektleri ve konuşmaları kısmak, müzik seçeneğini ise sonuna getirip hoparlörün sesini açmak. Böylece oyunun müziklerini daha iyi duyabiliyor ve ürkütücü ortamları daha da korkunç hale getirebiliyorsunuz. Tabii ki bir macera oyununda olmazsa olmaz unsurlardan biri olan alt yazı seçeneğini açıp açmamak da size bırakılmış. |
| |