OyunKolik  

Go Back   OyunKolik > Oyun Bilgileri > Oyun Anlatımları ve İncelemeleri

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08-17-2015, 01:27 PM   #1
Senior Member
 
Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
Standart Half Life 2 Episode 2 (İnceleme)

Oyun dünyasında mihenk taşı olmuş bazı yapımlar vardır. Yeni bir dönemi açarlar tarihteki çağlar gibi… Hepside bir fenomendir aslında kült olmuş yapımlardır sektöre damgasını vurmuşlardır. Starcraft GTA Fallout gibi

Beklide bunların en başına Half Life serisini koymak gerekir. Fps türüne can veren benim ve yaşıtım pek çoklarını kalbinden vurmuş o muazzam yapım. Açıkça söyleyeyim fanboyluktan nefret etmeme rağmen uzaktan bakıldığı zaman kendimi bir HL fan boyu gibi hissetmeye başladım. Bunda ikinci oyunu görmem ve o muhteşem Source motorunu ‘’hissetmemin’’ büyük etkisi olmuştur. Çünkü ben HL ile büyüdüm. İnternet kafelerin Türkiye’de yeni-yeni palazlandığı zamanlarda 16 kişilik haritalarda landan HL oynardık. Belki oyunun tek kişilik kısmını bitirmeden kendimi çok kişilik moda bulmuştum ama tek kişilik oyunu bitirdiğimde bir başkaydım artık ben eski ben değildim. O güne kadar gördüğüm en müthiş kurguydu bir oyunda rastladığım. Bir kahramanla bütünleşmek, saatlerce onun resmini okul defterimin kapağına çizmek, senaryo ile ilgili teoriler üretmek, ek paketleri çıktığı gün ‘’cd’’ ciden almak artık bu bir hayat biçimiydi.


Biz Half Life ile büyüdük. O tadı oyunu defalarca bitirsek bile her seferinde aldık. Opposing force demosunu benim kadar çok bitiren olacağını düşünmüyorum. Çünkü cebimde param yokken yeni oyun alamazken intel celeron 300’lük makinemde sadece Half life yüklüydü. Belki onlarca kez bitirmiştim bu demoyu her bir olayı her aksiyon dolu sahneyi ezberler olmuştum.

Black Mesa’yı hiç unutmadım; o Sierra Dağları’nın altındaki laboratuarları, oluşan kazayı hiç unutmadım. Akabinde gelişen uzaylı istilasını boyut değiştirerek gittiğimiz yerleri, ürpererek yürüdüğümüz tünelleri, altımıza kutu koyup yüksek bir yere tırmanmayı ilk kez buluşumuzu unutmadım.

Her güzel şey gibi oyunda bitti; ek paketlerde. Ama içimizdeki Half Life sevgisi hiç eksilmedi.
Böyle bir kurgu ve konuşmayan bir karaktere bu denli sıkıca bağlanma daha önce görülmemiş bir şeydi. Half Life artık bir efsaneydi hem de yaşayan bir efsane logosu her yerde görebileceğiniz bir türden popülerlik sergilemeye başlamıştı bile.

Bu durumun farkında olan yapımcılarda ikinci oyunu ortaya atarak HL tutkunları ve bütün Fps severleri yeniden sevindirmişti. Artık yeni bir heyecan yeni bir macera ve eski gordon freeman vardı. Hepimizin olmak istediği ‘’o freeman’’. İkinci oyun aradan geçen onca seneye ayak uydurmuş yeni bir motor ile gelmiş ve oyunda tarif edilemez bir esneklik sağlamıştı. Gerçek hayatta rastlayabileceğiniz etkileşimler oyuna öyle güzel empoze edilmişti ki ‘’gravitiy gun’’ ile yaratıcılığınızın sınırlarını zorlamak çok kolaydı. Cisimler duvara çarptığında hasar görüyor ya da her cismin ağırlığından faydalanarak belli düzenekleri kendi lehimize çevirebiliyorduk. İkinci oyunda bizi bizden aldı. Bu sefer yalnız değildik hem de çevremizde Alyx ve direniş grubu yer almaktaydı.


Uzaydan gelen dostlarımız bir portal yoluyla dünyayı işgal altına almış insanlığı ve doğayı tehdit eder hale gelmişti. İnsan direnişi şehirlerde yoğunlaştırılmıştı fakat bu üstün teknolojik kombine kuvvetlerine karşı pek bir varlık gösterememişlerdi. Şehirler birer-birer düşüyordu. Her ne kadar direnişe destek olmak istesek de güçsüz kaldığımızı hissediyorduk.
İkinci oyunun ardında Episode 1’de City 17 yerle bir olmuş bir ise son anda şehirden tren ile kaçmıştık. Şimdi ise episode 2 deydik ve yine oyuna hayran kalmıştık.

Önceki bölüme göre Episode 2 de daha havadar mekânlarda olmamız oyunun grafik kalitesine biraz daha özen gösterdikleri gerçeğini gözler önüne seriyordu. Oyunun kurgusu içinde kalıpmış bir halde; dışarıdan bakıldığında çizgisel oynayış hali devam ediyordu ama Bu oynayış tarzı hiç de çizgisel değildi. Oyunun detayları ve kurgusu bu çizgiselliği görmemizi öylesine engelliyordu ki kendimizi freeman gibi hissetmeye başlar olmuştuk. Artık Alyx’e âşık olmaya bile başlayabilirdik. Babasını bulmamız için ya da onu diriltmek için gözümüzü kırpmadan ağzına kadar yaratık dolu mağaralara girer olmuştuk. Oyundaki fiziksel etkileşimler başka bir yerde rastlayamayacağınız türden ufak bulmacalar tarzındaydı. Vur kırp parçala tarzındaki ilerleyişe zekâ gerektiren ufak bulmacalar son derece canlılık katmaktaydı. Hoş bunlar olmasa bile biz elimizde episode 1 den aldığımız veriyi direnişin en güçlü kalesi olan white forest’ e götürmek için elimizden geleni yapacaktık. Çünkü biz artık hikâyenin bir parçasıydık. Episode 2 deki açık mekânlar, değişik yaratıklar, sarı mustang’imiz ve aynı silahlarımız bize öylesine cazip geliyordu ki göz açık kapayıncaya kadar 7 bölümü bitirmiştik. Hala hiçbir Fps’de rastlamadığım silahlardaki tokluk hissini bütün kemiklerimizde hissediyorduk. Hiç biri havaya sıkılan mermi gibi değildi. Gerçek, tadında ve ölçülüydü. Oyunlarda aradığımızda buydu bir yerde. Freeman’ın tek kelime konuşmamasının bizim için hiçbir mahsuru yoktu çünkü biz onu öyle kabullenmiştik. G-Man’in sırrını çözmeye kafa patlattığımız kadar başka bir şeyle bu kadar uğraşmamıştık. Silah sesleri olsun bir sürü düşmanın üzerine akmaya başladığı bir odada aksiyon dolu müziklerin inceden damarlarımıza nüfus etmesini anlamamıştık bile belki ama biz oyundaydık. Biz freeman’dık.
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:45 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.9
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Canlı bahis siteleri istanbul escort eryaman escort bursa escort bursa escort bursa escort

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35