OyunKolik  

Go Back   OyunKolik > Oyun Bilgileri > Oyun Anlatımları ve İncelemeleri

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08-22-2015, 11:17 AM   #1
Senior Member
 
Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
Standart Alice: Madness Returns - İnceleme

Bundan 11 yıl önce piyasaya sürüldüğünde kullandığı Quake 3 oyun motoru sayesinde oldukça gelişmiş grafikleriyle piyasayı sallayan American McGee’s Alice’i hatırlıyorsunuzdur eminim. Alice’in çıkan yangın sonucu bütün ailesini kaybetmesi ve aklını yitirmesi sonucu, zaten karanlık olan zihninin daha da boğucu, çarpık ve sürreal imgelerle dolu bir hal alması ve Alice’in bu durumdan kurtulup kafasının içerisindeki şeytani güçlerden arınmaya çalışmasını ele alan hikayesiyle, platform ve aksiyon öğelerini birleştiren, üzerine de bulmacalar serpiştiren bir oyundu Alice.

Eğer ilk oyunu oynayanlardansanız, Alice’in kafasının içerisindeki şeytanlardan kurtulmak için mücadele ettiğimizi ve sonuç olarak Red Queen’i yenmeyi başararak akıl sağlımızı yeniden kazandığımızı hatırlıyorsunuzdur. Hatırlamıyorsanız da, artık öğrenmiş oldunuz. Gerçekten 11 sene gibi uzun bir süre bekleten bu devam oyunu sayesinde, Alice’in aslında kafasındaki sapkın düşünceleri uzaklaştırmayı başaramadığını ve ilk oyunun sonunda gördüklerimizin geçici bir çözüm olduğunu, Alice’in yalnızca zihninin değil, aslında yaşadığı dünyanında oldukça çarpık bir dünya olduğunu anlıyoruz.



Delilik bir hastalık değil, bambaşka bir dünyadır

Alice: Madness Returns, bir akıl hastanesinde tedavi gören Alice’in ilk kabusuyla başlıyor. Uyanmasının ardından tanıştığımız doktoru, inatla geçmişini unutmasını söylerken, bunun akıl sağlığını geri kazanması için tek yol olduğunu da belirtiyor. Ardından sokağa çıkıp, beyaz tavşanı değil de beyaz kediyi takip etmeye başladığımızda işler gerçekten garip bir hal almaya başlıyor.

Alice’in çarpık zihni yeniden harekete geçiyor ve bir kez daha Harikalar Diyarı’nda buluyoruz kendimizi. Karşımızda Cheshire duruyor. İşlerin eskisine göre oldukça değiştiğini ve artık yepyeni kanunların geçerli olduğunu öğreniyoruz. Alice’in buradan giderken değiştirdiklerinin Harikalar Diyarı’nı aslında hiç de iyi etkilemediğini anlamış oluyoruz. Alice, kendisini kurtarmak için öncelikle Harikalar Diyarı’nı kurtarmak zorunda.

Bu Harikalar Diyarı, fark edeceğiniz üzere Lewis Carroll’un Alice’s Adventures in Wonderland’i yazarken kafasındakilerle aynı şeyler değil elbette. McGee’nin tasarladığı Harikalar Diyarı, çok daha karanlık ve ürkütücüyken, Kızıl Kraliçe’nin iskambil kağıdı askerleri artık yerlerini ölümsüz uşaklara bırakmış, tahta çubuklardan yapılan oyuncak atlar ise oyuncak değil, ölümcül silahlara dönüşmüş durumda.

Harikalar Diyarı’nı bu kadar ballandıra ballandıra ve uzun olarak anlatmamın sebebi, aslında oyunun en iyi yanı olması. Yaratılan karanlık ve çarpık atmosfer o kadar etkileyici ki, bazen işi gücü bırakıp etrafınızda olan olayları izlediğinizi fark edeceksiniz. Her yer öyle hareketli ve ilginç imgelerle dolu ki, zaten istemeseniz bile gözünüz takılacak ve birkaç saniye gözünüzü alamayacaksınız.

Oyunun her bölümü farklı bir temaya sahip ve bu temaları size anlatmaya kalksam emin olun ki görmeden anlamanız, daha doğrusu benim bu temaları birkaç kelimeyle anlatmam mümkün değil. Ben yine de şansımı denemek istiyorum ve şöyle örnekliyorum: Sarı arka planın önünde farklı renklerde bulutlar ve önlerinde paslanmış kahverengi platformların, akrep ve yelkovanı çatallar ve çaydanlık ucundan oluşan dev saat kulelerinin yanında hareket ettiğini hayal edin.

Yalnızca oyunda bulunan mekanlar değil tabii bu garipliklerden nasibini alan. Oyunda Alice’in her bölümde üzerindeki kıyafet değişiyor ve o temaya uygun bir hal alıyor. Karşımıza çıkan her türlü düşman ya da dost karakterin de ne kadar ilginç bir görünüme sahip olduğunu anlatabilmem için ise, çaydanlıktan iki kol ve bacağın çıktığını ve size demliğinin ucundan bombalar attığını düşünün desem, herhalde işime yarar bir anlatım olacaktır.



Binerim alamete, giderim kıyamete

Alice’in kıyafetleri ve diğer karakterlerden bahsetmişken, oyunun grafiklerinden de yavaş yavaş bahsetmemiz gerekiyor aslında. Öncelikle oyunun tek geçtiği bölge Harikalar Diyarı değil ve Alice’in Harikalar Diyarı’nda yaptığı yolculuğu sırasında her kendine gelişinde, Londra sokaklarında olduğumuzu fark edeceksiniz. Soğuk, gri ve yağışlı Londra sokakları, oyunun atmosferini tamamlayıcı bir etken olarak görünüyor.

Alice'den söz edelim isterseniz. Öncelikle Alice’in Londra versiyonu ile Harikalar Diyarı versiyonu arasında dağlar var, bunu söylemeliyim. Londra’da pısırık ve ezik karakterli bir insanken, kafasında yarattığı Harikalar Diyarı’nda ise, içindeki kaplan ortaya çıkıyor dersek yeridir. Bu durumda Alice’in animasyonlarının bile değişmesi yüzünden grafikleri için iki ayrı yorum yapmam gerekiyor.

Alice’in Londra versiyonu oldukça başarısız animasyonlara sahip. Aslında bu biraz kalp kırıcı olacak. Yürüyüş animasyonunda öyle büyük sıkıntılar var ki, Unreal motoru ile yapılan bu oyun sanki seneler önceki Unreal Tournament'ları hatırlatıyor bize. Yürümeye başladığınız anda kaymaya başlayan Alice, ilk adımını atana kadar öylesine çirkin bir görüntü oluşturuyor ki, akıllara Buzda Dans yarışmasını ya da Michael Jackson’ın Ay Yürüyüşü’nü getiriyor.

Bunun haricinde Harikalar Diyarı’na geçtiğimizde kaplana dönüşen Alice’in yürüme animasyonu değişmese de, hamlelerden kaçmak için kelebeklere dönüşerek uçması ve tüm saldırı animasyonları oldukça başarılı. Hatta gereğinden fazla başarılı bulduğumu da belirtmeliyim. Tabii Harikalar Diyarı olsa bile burada da ufak tefek grafik hataları var ve “clipping” denilen, karakterlerin nesne ve duvarların içerisinden geçmesini oldukça sık göreceğinizi söylemeliyim.

Ayrıca Londra da olsa Harikalar Diyarı da olsa, nedense Alice oldukça kötü modellenmiş gibi geldi bana. Alice dışında bütün karakterler oldukça detaylı hazırlanırken, Alice’in yüz hatlarında en ufak girinti-çıkıntı bile olmaması çok itici duruyor. Fakat dediğim gibi Alice'in haricindeki her karakter oldukça iyi modellenmiş ve detaylı. Tabii ki grafikler günümüz standartlarına göre muhteşem denilecek düzeyde değil, ama bu oyunun zaten öyle grafiklere ihtiyacı yok, çünkü kendine has çizimleriyle zaten belli bir kaliteyi tutturabilmiş durumda.
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-22-2015, 11:18 AM   #2
Senior Member
 
Üyelik tarihi: Apr 2015
Mesajlar: 11.064
Standart

Yine mi beyaz tavşan yahu?

Peki ya oynanış? Oyunun başına ilk oturuşumda aralıksız yaklaşık dört saat boyunca başından ayrılamadım. Bunun sebebi ise, oyunun sürekli farklı temalardaki mekanlarda geçiyor olması ve basit de olsa bulmacalarıyla tam bir platform oyunu olmayı başarabilmesi. Fakat bulmacaların genelinin, "bir yerdeki tuşa bas, kapı açılsın, kapı kapanmadan 5-6 platformdan atla, kapıdan geç, hop bitti veya türevleri" olduğunu belirtmem gerekiyor.



Aksiyon öğeleri ise bütün silahları (zaten toplam beş adet silahınız var) bulduktan sonra tamamıyla aynı şekilde ilerliyor. Her düşmanın belli zayıf noktaları var ve her silahınız farklı düşmanda, farklı etkiler gösteriyor. Tabii ilk oyunda aynı olmayan bu silahlarla artık kombolar yapabiliyorsunuz, ama merak etmeyin, oyunda kombo sistemi diye bir şey yok. Siz artık içinizden sayarsınız 6-7-8 diye.

Oynanış kendini tekrar ediyor olsa da, bu kesinlikle başında geçirdiğiniz zamanı çöpe atacağınız anlamına gelmiyor. Sonuçta farklı düşmanlara, farklı silahları kullanmanız ve bu silahları peşpeşe farklı varyasyonlarla deneyerek ortaya karışık saldırı çeşitleri çıkarmanız mümkün oluyor. Bu tür oyunların piyasada çok fazla olmaması, dinazor oyuncular haricinde bir kitleye hitap etmiyor oluşu sanırım.

Oynanış ile ilgili söylemem gereken birkaç şey daha var. Alice’in küçülme yeteneği bu oyunda daha da kullanışlı hale gelmiş. Artık R1 ya da RT tuşuna basarak istediğiniz an küçülebilir ve anahtar deliği şeklindeki küçük kapılardan ya da normal boyunuzla geçemeyeceğiniz herhangi bir aralıktan geçebilirsiniz. Bu küçülme olayı yalnızca bununla yetinmiyor. Shrink Sense denilen, etrafta normal gözlerle göremediğiniz objeleri de görebilmenize yarayan özelliği kullanımınıza sunuyor.

“Shrink Sense” sayesinde duvarlarda veya yerlerde bulunan çizimleri görebilir, normalde göremediğiniz platformları görerek üzerlerinden yürüyebilirsiniz. Bu çizimler tamamıyla size yol göstermek amacıyla yapılmış. Eğer oyun içerisinde kaybolduğunuzu düşünürseniz, kendinizi küçülterek etrafa iyice göz atarsanız, ne yapmanız gerektiğini kolaylıkla bulabilirsiniz.

Histerik misin arkadaşım?

Alice’in sağlığı dibe dayandığında, Hysteria modu aktif hale gelebiliyor. Bunu istediğinizde sol analog çubuğa basarak yapabilir, Alice’i histerik moda sokarak hasar almanızı önleyebilir ve düşmanlarınıza çok daha fazla hasar verebilirsiniz. Histerik modun da kendine has, oldukça güzel renkleri ve çizimleri var.

Son olarak da, Harikalar Diyarı’nda gezinirken birçok gizli geçit, kapı ve yol bulacak, bu yolların sonucunda şişeler ve dişler toplayacaksınız. Topladığınız dişler, oyunun başında işlevsiz gibi görünse de, bir süre oynadıktan sonra silahlarınıza “Upgrade” yani geliştirme yapmanıza yaradığını öğreneceksiniz. Böylece her gördüğünüz kutuyu, salyangoz kabuğunu kıracak ve içlerindeki dişleri alacaksınız. Beyaz dişler bir sayılırken, altın diş bulduğunuzda beş diş olarak sayılacaktır.

Alice’in son sözleri

Seslendirmeler oldukça güzel, aksanlı konuşmalar anlaşılmayacak düzeyde değil ve altyazı seçeneği hep aktif şekilde durduğundan konuşulanları rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. İngilizcesi yeterli olmayan arkadaşlar biraz zorlanacaklar, zira topladığınız “anı” parçaları sesli mesajlar olarak gelecek ve bu anı parçaları geçmişinizle ilgili birçok detayı ortaya dökecek.



Karakterlerin sesleri, konuşmaları oldukça başarılıyken, savaşlarda çıkan sesler de bir aksiyon aratmayacak düzeyde. Müziklerine gelirsek, atmosferi daha da ilginç hale getiren müzikler oyun içerisinde çalarken, bir anda aksiyonun başlaması ile alttan alttan oyuncuya gazı veren müziklerin çalmaya başlaması da etkileyici.

Alice: Madness Returns'ün çoklu oyunculu seçenekleri olmaması da bir eksi sayılabilir. Gerçi bu oyunun çoklu oyunculu olması ne işe yarar, onu da sorgulamak gerek. Çünkü zaten bulmacalar çok zorlayıcı değiller ve aksiyona da dayalı bir oynanışın çoklu oyunculu seçeneklerle desteklenmesi bana pek mümkün görünmedi zaten. Belki çok klasikleşen Deathmach, Capture the Flag gibi çoklu oyunculu modları oyuna eklenebilirdi, ama eklense de uzun süreli bir oynanışa sahip olacağını söylemek biraz yalan olur gibi.

Bunlar da benim son sözlerim

Alice: Madness Returns, benim gibi dinazor oyuncular için çok nadir bulunan oyunlardan birisi olarak nitelendirilebilir. Piyasada böyle oyunlar o kadar az bulunuyor ki haliyle bulduğumuz zaman da kaçırmamamız gerekiyor. İlk oyunu oynayıp beğendiyseniz, Alice: Madness Returns size fazla bir yenilik sunmayacak belki, ama yine de kesinlikle vakit kaybı olmayacaktır.

Platform oyunlarını seven biriyseniz ve birkaç ufak grafik hatasını göz ardı edebilirseniz, Alice: Madness Returns, verdiğiniz paranın hakkını size geri ödeyecektir. İyi eğlenceler dilerim.
meltem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Kapalı
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:54 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.9
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Canlı bahis siteleri istanbul escort eryaman escort bursa escort bursa escort bursa escort

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35